22 Mayıs 2024 - Çarşamba

Şu anda buradasınız: / KUR’AN’DA EĞİTİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR
KUR’AN’DA EĞİTİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

KUR’AN’DA EĞİTİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR HÜSEYİN KERİM ECE

Vahiy başlı başına bir eğitim metodudur. Vahiy önce Rasûlullah’ı elçilik görevini yapacak ve insanlığa örnek olacak şekilde eğitti. Sonra sahabeleri, sonra da ona iman edenleri irşad etti, etmeye de devam ediyor. Kim Kur’an’ı hayat kitabı olarak kabul eder de onun ölçülerine uyarsa en sağlam ve ideal eğitimi/terbiyeyi almış olur.

Bununla beraber Kur’an’da doğrudan ve dolaylı olarak eğitimle alakalı kavramlar var.

A. Eğitimle Doğrudan İlgili Kur’an Kavramları

Bunlar; hidâyet, rabb-terbiye, ihsan, irşad ve ıslahtır.

1- Hidâyet

‘Hidâyet’; hedefe götüren şeyi göstermek, hedefe giden yolda yürümek, yumuşaklıkla yol göstermek rehberlik etmek demektir.

O, aynı zamanda doğru yolu göstermek ve bu doğru yolda kalmaya yardımcı olmaktır.[1]

Bu kavram Kur’an’da Allah’a, Peygamber’e, Kur’an’a ve insana nisbet edilerek kullanılıyor.

İnsan her ne kadar “en güzel biçimde” yaratılsa da her şey ona doğuştan verilmedi. Olgunlaşma, gelişme onun bünyesine (fıtratına)  potansiyel bir yetenek olarak konulmuştur. Bu potansiyel kabiliyetin davranış, ahlâk olarak ortaya çıkarılma çalışması eğitimdir. 

Allah (c.c.), bu fıtratla beraber insanlara vahiy, peygamber, kitap göndererek, akıl vererek onların doğruyu bulmasına, kendini yetiştirmesini yardımcı olmaktadır. Kur’an hem insanlara doğru yolu gösterir  hem de hidâyete ulaşanları irşad eder, daha olgun, daha ahâklı olmaları için terbiye eder, yani eğitir.

Kur’an bu eğitim metodunu; özendirici, müjde verici, ısındırıcı ve yumuşak bir üslupla uyguluyor.

2- Rab-Terbiye

‘Rab’ sözlükte bir şeyi ıslah etme, biçime koyma, artırma/çoğaltma, inşa etme anlamlarına gelir.[2] Rab, terbiye etme anlamında da kullanılır. Masdar olduğu hâlde, anlamın yoğunluğu açısından şekil verene isim olmuştur.

Bu açıdan ‘rab’, terbiye etmenin yan öğeleri olan, ihsan, idaresi altına alma, yol gösterme, ıslah etme, teşvik etme gibi şeyleri de içerisine alır. Bu anlamda mutlak ‘rab’  Allah’tır.  

Herşeyi yaratıp onlara sahip olan, yarattıklarına biçim veren, olgunlaştıran sadece Allah'tır. Yardım etmek, yol göstermek, yön vermek, değiştirmek, hükmetmek, korumak, sakındırmak, yasaklamak ve emretmek gibi eğitimle ilgili tüm alanlarda yetki ve gücü tümüyle elinde bulunduran yalnız Allah'tır. Bütün bunlar O’nun Rab isminin tasarrufudur. O’nun insan için uygun gördüğü eğitim prensiplerini görmemezlik gelme hatadır. Zira O’nun eğitim metodu mükemmeldir.

Allah’ı hakkıyla tanımayan bir kimse insanı da tam tanıyamaz. İnsanı yanlış tanıyanların eğitim görüşleri de eksik, yanlışlarla dolu, yaratılışa zıt olur. Dolayısıyla böylelerinin eğittiği kişiler sağlıksız, adaletsiz, sorunlu ve huzursuz olacaktır. 

“er-Rab” isminden ilham alan mü’min yaptığı işin farkında olarak, eğitim verdiği kimseleri tedrici bir şekilde, sabırla, yavaş yavaş olgunluğa ulaştırmaya çalışır. Bunu yaparken sevgiyi ve merhameti merkeze koyar. 

- Terbiye

Korumak, ıslah etmek, gözetmek, yükseltmek anlamındaki ‘rabv’ kökünden türedi. Çocuğu veya ekini besleyip büyütmek, geliştirmek, bir şeyi olgunluğa ulaşıncaya kadar adım adım inşa etmektir, daha iyi duruma getirmektir.[3] Bu da eğitimden başka bir şey değildir.

Terbiye insanın bedenî, zihnî, ahlâkî gelişmesini ve olgunlaşmasını sağlamayı ifade eden bir terimdir.

Yetişme ve gelişme bütün canlılar, terbiye ise daha çok insan hakkında kullanılır.

3- İhsan

İhsan kelimesinin pek çok anlamı olmakla beraber, bunlardan üç tanesi ön plana çıkmaktadır.[4]

1. Allah’ı güzel bir bilgiyle bilip O’nu görüyor gibi ibadet etmek,

2. Başkalarına yardımda, iyilikte bulunmak,

3. Bütün işlerini güzelce yapmak demektir. Bu üçüncüsü eğitimle ilgilidir.

Kişi öncelikle bir konuyla ilgili bilgileri güzellikle öğrenir, sonra öğrendiklerini güzel bir biçimde uygular, işinde güzelliğe, ustalığa, uzmanlığa, dürüstlüğe riayet eder.

İhsan bir anlamda güzellik üretmek, her işi en güzel ve uygun şekilde yapmaktır. Şüphesiz bir işin en güzel şekilde yapılması, o işin uzmanlığı demektir. Bu uzmanlığın da eğitimle kazanılacağı açıktır.  

Hele bu insan yetiştirmek gibi dünyanın en önemli işi ise, eğitimcilerin işlerini en hoş biçimde yapmaları beklenir.

Kur’an ihsanla iş yapanlara ‘muhsin’ diyor. (Bakara 2/195) 

Eğitim insandaki kabiliyetlerin geliştirilmesi, şahsiyetin inşası, ahlâkın güçlendirilmesi, insandaki yeteneklerin kuvveden fiile çıkarılması, zihnin hayata hazırlanması, ya da kişinin işlerini en iyi, en güzel, en sağlam yapacak bir bilgiye, uzmanlığa ve ahlâka ulaşmasını sağlamak ise; Kur’an bunun sağlam bir bilgi, etkileyici ve en uygun bir metodla olmasını istiyor.

4- İrşad

‘İrşad’ın kökü ‘rüşd’ kelimesidir. ‘Rüşd’; doğru yolda olmak, doğru yolu bulmak, doğruyu yanlıştan ayırt etme gücüne sahip olmak demektir (zıddı ğayy’dır). (Bakara 2/256)

İrşad ise; yol göstermek, uyarmak, Allah yoluna iletmek, manen aydınlatmak, aklı ve kalbi ikna edici ve tesirli olan sözlerle gafletten uyandırıp hidâyet yolunu göstermek demektir.[5]

İnsanlara hidâyeti, yani dosdoğru yolu gösteren, onların bu yola girmesinin imkanlarını hazırlayan “er-Reşîd” olan Allah’tır. (Hûd 11/87; Kehf 18:17)

İrşad; insanların sâlih amel işlemelerini, iyi ahlâka sahip olmalarını tavsiye etmek, iyi olan şeylere dâvet etmek, kötü olan şeylerden sakındırmak demektir.

İnsanları irşad ederek/eğiterek olgunlaşmalarını sağlayan şeye veya kişiye ‘mürşid’ denir.

İslâm’a göre insanların mutlak mürşidi Allah’tır. O kullarını inzâl ettiği Kur’an ile irşad etmek istiyor. Kur’an herkes için, çağlarüstü canlı mürşid’tir. İnsanlardan en güzel mürşidi kıyâmate kadar hz. Muhammed’tir (sav).

Bundan sonra her anne-baba çocuğu için, her öğretmen/hoca öğrencisi için, her eğitimci eğittiği, her davetçi kendisini dinleyen kişiler için mürşid olabilir.

İrşad işini takva sahipleri, âlimler ve usta eğitimciler daha iyi yaparlar.

Gayr-i müslimleri irşad; onları hidâyete davet ve onlara İslâmı öğretmek, müslümanları irşad; onları sâlih amel işlemeye, günahtan sakındırmaya ve ahlâklı olmaya davet ve eğitimdir.

Hidâyet ile irşad arasında anlam benzerliği var. Hidâyet, dalâletten Allah’ın yoluna rehberlik etmek, irşad ise hidâyette olan birine olgunluk (tekâmül) yolunu göstermek, eğitmektir. Kur’an’da hidâyetin irşad anlamında da kullanıldığını görüyoruz. (Bkz: Tâhâ 20/10. Kasas 28/33.  Kehf 18/66, v.d.)  

5- Islah

‘Islah’ kelimesi ‘sa-le-ha’ fiilinden masdardır. Bu da sözlükte layık olmak, onarmak, iyi olmak, düzeltmek,  barıştırmak ve iyilik yapmak anlamlarına gelir.[6]

Kur’an tedrici bir ıslah metodunu uygulanmasını, önce kişilerin, sonra ailelerin, sonra toplumun ıslahını öngörür. Fertler düzgün olursa aileler, aileler düzgün olursa toplum düzgün olur. Tersi de mümkün.

Peygamber (s.a.v.) ilk İslâm toplumu oluşturmaya önce kişileri  ıslah etmekle başladı.

Kişilerin ıslahının iki yönü vardır.

Birincisi; her insan Allah’ın kulu olduğu bilinciyle kendini ıslah etmeli, Kur’an’ın sâlih amel dediği işleri yapmalı ve buna bir ömür devam etmeli. Zira insan hayatı bir kemâlat yolculuğudur. (Bkz: A’raf 7/35. En’am 6/48. Mâide 5/39)

Islahın ikinci yönü de dışarıya doğru olanıdır. Bu da aileden başlar topluma doğru yayılır. Mü’min kendisi ‘vahy’ ile ıslah olduktan sonra ailesininin ve toplumun ıslahı için de çalışır.

Islah yapana ‘muslih’ denir. Bu da; ıslah eden, düzelten, tamir eden, bir şeyi iyi ve doğru yapan, insanların arasını bulan, işlerini düzgün, kaliteli yapandır.[7]

Muslih, müfsidin (bozguncunun) zıddıdır. Müfsid ne kadar olumsuz, yıkıcı, bozucu aktivetelerin yapısıcı ise, muslih de tam tersi, yapıcı, onarıcı, ıslah edici, düzeltici ve barış gönüllüsüdür.

Sâlih, iyi insan ve iyi müslüman, muslih ise daha iyi insan ve daha iyi müslümandır. Sâlih pasif iyi, muslih aktif iyidir.

Muslih; dışa açık, dışa doğru faaliyet gösteren, kendi ne ile ıslah olmuşsa, onlarla başkasını da ıslah etmeye çalışan kişidir. Bu da bir eğitim faaliyetidir.

 

b. Eğitimle dolaylı olarak ilgili Kur’an kavramları

Bunlar, tezkiye, emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker, Kavlün leyyinün (yumuşak söz), rahmet-merhamettir.

1- Tezkiye

Zekâttan gelen bu kelime, temizlemek, ıslah etmek, özellikle nefsi arındırmak, geliştirmek demektir. (Nisâ 4/49. Necm 53/32. Şems 91/9)

Ancak bu temizleme maddi tahâret değil; manevi arındırmadır. Nefsi veya kalbi şirk, küfür, günaha meyil, çirkin ve aşağılık heveslerden, hırs ve tamahtan, insanı Allah’tan uzaklaştıracak zevklerden ve isteklerden arındırmaktır.[8]

Çeşitli sebeplerle kirlenen nefisleri ve kalpleri temizlemek; böylece Hakikati ve doğruyu görmelerini, gerçeği anlamalarını sağlamak tezkiyedir.  

Müslüman öncelikle Kur’an ile onun öğüt ve uyarıları ile sonra da Peygamberin tebliğ ettikleriyle, ahlâkıyla ve örnekliği ile kendini tezkiye etmeye çalışır. Eğitimciler, anne-babalar, âlimler gidenler, ellerinin altındakilerin ve hitap ettiklerinin tezkiyesine yardımcı olurlar.

Rasûlullah’ın bir görevi de mü’minleri tezkiye etmektir. (Tevbe 9/103. Cumu‘a 62/2. Bekara 2/128-129. Âli İmran 3/164)

 

2- Emr-i Bi’l-Ma’ruf (İyiliği Teşvik Etmek) ve Nehy-i Ani’l-Münker (Kötülükten Sakındırma)

Ma’ruf, ortak iyiliktir, idrak edilen, özellikleri bilinen, yakından tanınan şeydir.

İslâm düşüncesinde ma’ruf; sağlam aklın ve dinin (şeriatın) güzel gördüğü, iyi olduğu anlaşılıp kabul edilmiş, Dinin özüne uygun fiil, mutlaka faydalı söz ve davranışlardır, Kur’an’ın ve elçilerin insanları davet ettiği güzelliklerdir. 

Münker de tam bunun tersidir.

Kur’an, mü’minlerin bu görevi yerine getirmelerini istiyor. (Bkz: Âli İmran  3/104, 110. Tevbe 9/71, 122. Hacc 22/41. Lukman 31/17)

Bu görev yalnızca ahlâkí bir davranış değil, yerine göre tebliğ ve irşad, hatırlatma ve öğüt, hakları sahiplerine ulaştırma çabası, eğitim çalışmaları ve bunun kurumlarını kurmadır.  

Yalnız bu, uygun bir ortamda, uygun bir yöntemle, en güzel bir şekilde, hikmetle, güzel öğütlerle yapılmlıdır. (Nahl 16/125)

3- Kavlün Leyyinün (Yumuşak Söz)

Bu eğitimde, irşada ve tebliğde Kur’an’ın tavsiye ettiği bir metodtur. Bu metodta eğitilen kişilere rıfk ile (yumuşaklıkla) muamele etmek, güzellikle yaklaşmak esastır.

‘Kavl’ söz, ‘leyyîn’; yumuşaklık, zariflik demektir. Katılığın ve kabalığın tersidir.[9]

İnsanların yumuşak ve tatlı sözün, tatlı bir üslubun etkili olduğu bilinen bir gerçektir. Bu daha çok eğitimde işe yarar. Eğitim çalışmalarında, hakka yapılan davette, katı ve kaba olmak doğru değildir, aktarılan şey doğru olsa bile...  

Kur'an, daima yumuşak huylu olmayı, kabalık ve katılıktan kaçınmayı emrediyor.

Bilincini vahyin inşa ettiği müslümanın gönlü gibi, işleri, muameleleri ve eğitimi de yumuşak ve tatlı olur.

Kur’an yumuşak davranma metodunu şu kelimelerle ifade ediyor:

Kavlen leyyinen (yumuşak söz) (Tâhâ 20/44)

kavlün ma’rufun (yerinde söz) (Bakara 2/263. Muhammed 47/21)

kavlen sedida (doğru/güzel söz) (Nisâ 4/9. 33 Ahzab 33/70)

mev’ızetün hasenetün (güzel öğüt) (Nahl 16/125) Yani güzel ve etkileyici öğüt; tıpkı ‘tatlı ve yumuşak’ söz gibi, Kur’an’ın kullandığı ve bütün eğitimcilerin kullanmasını istediği hitabet ve davranış dilidir.

- Rahmet-Merhamet

Kur’an, Rahman ve Rahim olan Rabbimiz tarafından gönderilen rahmet/merhamet kaynağı bir kitaptır.

‘Rahmet’, merhamet edilene bağış ve lütûf gerektiren bir kalp yumuşaklığı ve merhamet duygusudur.[10] Bunda bağışlama, acıma ve iyilik etme manası vardır.[11]

Rahmet ayrıca; sevgi, aşk, şefkat, rikkat (incelik), ihsan ve nimet verme gibi merhametle ilgili bütün unsurları içerisine alır.  

Peygamber (s.a.v.)’de tıpkı Kur’an gibi insanları güzel bir uslûpla, yumuşak bir dille, ikna edici delillerle İslâma davet etti. Aslında Peygamberin uygulaması rahmet olan Vahy’in pratiğinden başka bir şey değildir. Vahy insanı merhametle eğitmek, irşad etmek, yüksek hedeflere sevketmek istiyor.

Kur’an eğitim netodunun ekseni rahmet-merhamettir desek yanlış olmaz. Kur’an bunu bütün eğitimcilere, irşad edicilere ve davetçilere tavsiye ediyor.

 

 

 


[1] İbn Manzur, Lisânu’l-Arab, 15/42

[2] Firuzâbâdî, Kamusu’l-Muhît, s: 87; R. el-İsfahânî, Müfredât, s: 269

[3] R. el-İsfahânî, Müfredât, s: 272

[4] R. el-İsfahânî, Müfredât, s: 170

[5] R. el-İsfahânî, Müfredât, s: 285

[6] İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 8/267; Ali. b. M. Cevherî, es-Sıhah, 1/564

[7] Ö. Dumlu, Kur’an’da Salah Meselesi; s: 157

[8] el-İsfahânî, R. el-Müfredât, s: 312

[9] İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 13/268

[10] İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 6/125

[11] Firuzâbâdî, Kamusu’l-Muhît, S: 1111

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul